Komplo teorilerine neden inanırız?

Sosyal medya kullanımının artmasıyla birlikte komplo teorileri, hayatımızda daha fazla yer edinmeye başladı. Peki bu tür yaygın manipülasyonlara neden inanırız? Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Hakan Türkçapar yazdı.

‘’Aslında o iş öyle değil…'' diye başlayan bir komplo kuramını aktaran birine denk geldiğinizde "Buna nasıl inanabiliyorlar?" diye düşündüğünüz oldu mu? Ya sosyal medyada en olmayacak fikrin bile yüzlerce alıcısı olduğunu gördüğünüzde ne hissettiniz? Hiç şaşırmayın. Komplo teorilerine olan bu yatkınlığımız beynimizin bilgiyi işleme biçimiyle doğrudan ilgili. Gelin, psikoloji biliminin penceresinden, bu duruma bakalım.

 

BELİRSİZLİKLE BİTMEYEN MÜCADELEMİZ

 

İnsanoğlu belirsizlikten hoşlanmaz. Özellikle de kontrol edemediğimiz, anlam veremediğimiz olaylar karşısında kendimizi çaresiz hissederiz. Tam bu noktada zihnimiz "hızlı bir açıklama" arar. İşte komplo teorileri, karşılaştığımız karmaşık olaylara basit açıklamalar sunarak bu boşluğu doldurur.

 

Örneğin; bir salgın başladığında "Bu hastalık nereden çıktı?", “Nasıl bulaşıyor? Nasıl korunup atlatabilirim? soruları aklımıza gelir. Sağlık otoritelerinin verdiği resmi bilgiler yani "Virüs doğal yollarla hayvandan insana bulaştı" açıklaması belirsizlik içerir ve kontrol edilemez görünür. Ancak "Birilerinin virüsü laboratuvarda ürettiği" açıklaması ise sorumlu bulunabilecek birilerinin olduğu yanılsamasını yaratır. Garip bir biçimde, kötü niyetli bir plan düşüncesi bile rastlantısal bir kötülükten daha az korkutucu gelebilir çünkü en azından durum "birilerinin kontrolünde" gibi görünür.

 

ÖZEL BİLGİLERE SAHİP OLMA VE NARSİSİSTİK YORUM

 

Komplo teorilerinin en cazip yanlarından biri, bize "sıradan insanların göremediği gerçeği bilen seçilmiş azınlık" hissi vermesidir. Bu durum, narsisistik eğilimlerimizi besleyen güçlü bir psikolojik doyum kaynağıdır.

 

"Ben uyanığım, diğerleri saf" düşüncesi, kişiyi diğerlerinden üstün konuma yerleştirir. Sosyal medyada "Araştırın!", "Uyanın artık!" gibi paylaşımlar yapan kişiler, aslında "Bakın ben ne kadar zekiyim, sizin göremediğinizi görüyorum" mesajını verirler. Böylece bir anda "gerçeği bilen", "cesur", "sistem karşıtı" biri olarak dikkat çekerler. Normal hayatta elde edemedikleri saygınlığı ve dikkati, komplo teorisi savunuculuğu yaparak elde ederler.

 

SOSYAL MEDYADA SAHTE KAHRAMANLIK

 

Günümüzde komplo kuramcıları kendilerini "dijital dünyanın savaşçılar" veya "gerçeklerin askerleri" olarak konumlandırır. Bu rol, narsisistik kişilik özelliklerine sahip bireyler için çok çekicidir. Hiçbir gerçek risk almadan, bilgisayar başından "sisteme karşı savaşan kahraman" olmak çok cazip bir konumdur.

 

Her paylaşım, her "ifşa" ile beğeni ve yorum toplarlar. Bu da davranışı pekiştirir. Davranışçı kuramda buna " pekiştirme" deriz. Bu bir davranışı sürdüren en güçlü etkenlerden biridir. Bazen çok beğeni alırlar, bazen az - tıpkı kumar bağımlılığı gibi, bu belirsizlik davranışı daha da güçlendirir.

 

ÖRÜNTÜ ARAMA VE ÜSTÜNLÜK YANILSAMASI

 

İnsan beyninin en gelişmiş yanlarından birisi de örüntü ve ilişkileri tanıma konusunda çok gelişmiş olmasıdır. Ancak bu aşırı gelişmiş yetenek bazen bizi yanıltabilir. Komplo kuramcılarında sıkça görülen düşünce eğilimi, rastlantısal olayları birbirine bağlayarak "sadece kendilerinin görebildiği" büyük bir planı keşfettiklerini düşünmeleridir. Bu "keşif" anı, kişiye entelektüel üstünlük algısı yaratır. "Diğerleri göremedi ama ben gördüm" düşüncesi, narsisistik doyum sağlar. Aslında yaptıkları, bilişsel alanda "aşırı genelleme" ve "doğrulama yanlılığı" dediğimiz düşünce özelliklerinin yansımasıdır.

 

GRUP İÇİNDE ‘YILDIZ OLMA’ ARZUSU

 

Komplo kuramcılarının içinde, en "köktenci", ve "aykırı" görüşleri öne sürenler daha fazla ilgi görür. Bu da üyeleri giderek daha uç varsayımlar üretmeye iter. Grubun "düşünce lideri" olma yarışı başlar.

 

Kişi, normal sosyal çevresinde elde edemediği statüyü bu gruplarda bulur. Artık o, "İstihbarat örgütlerinin planlarını deşifre eden", ya da "büyük şirketlerin oyunlarını bozan" çağdaş bir kahramandır. Bu rol, özellikle gerçek hayatta başarısızlık yaşamış veya kendini değersiz hisseden kişiler için çok çekicidir.

 

PEKİ NE YAPMALI?

Psikoloji biliminin bilişsel ve davranışçı kuramları, hem düşüncelerimizi hem de bunların altındaki motivasyonları sorgulamayı öğretir. Bir komplo kuramıyla karşılaştığınızda kendinize şu soruları sorabilirsiniz:

 

"Bu bana ne hissettiriyor?"

 

- Üstün, özel, önemli mi? Bu hisler gerçeği aramaktan mı yoksa ego tatmininden mi kaynaklanıyor?

 

"Kanıtlar neler?"

 

- Sadece teorimi destekleyen bilgilere mi bakıyorum? Karşıt görüşleri ciddiye alıyor muyum?

 

"Dikkat çekme ihtiyacım mı var?"

 

- Bu teoriyi savunmak bana sosyal medyada veya arkadaş grubumda nasıl bir konum sağlıyor?

 

"Alternatif açıklamalar var mı?"

 

- Olayın daha basit, daha olası açıklamaları görmezden mi geliyorum?

 

NE YAPALIM?

 

Komplo kuramlarına inanmak, sadece bilgi eksikliği veya eğitimsizlikle ilgili değildir. Çoğu zaman, derin psikolojik gereksinimlerimizle - özellikle de görünür olma, önemli hissetme ve üstünlük kurma arzularımızla - yakından ilişkilidir.

 

Hepimizin zaman zaman bu tuzaklara düşme riski vardır. Özellikle kendimizi önemsiz, güçsüz veya görünmez hissettiğimiz dönemlerde, komplo kuramları bize sahte bir güç ve önem duygusu sunabilir.

 

Gerçek güç ve değer, başkalarından "üstün" olmaya çalışmakta değil, eleştirel düşünme becerilerimizi geliştirmekte, belirsizlikle başa çıkmayı öğrenmekte ve gerçek dünyada anlamlı katkılar yapmakta yatar. Kendimize ve inançlarımız karşı da nesnel ve dürüst olmak, içi boş kahramanlıklardan çok daha cesurca bir farkındalıktır.



Haber Kaynağı