İş hayatı, şehir temposu, ailevi sorumluluklar ve ruh sağlığı dalgalanmaları gibi pek çok etken, kişinin kendisine hak ettiği değeri vermesini zorlaştırabilir. Klinik Psikolog, Psikoterapist Dr. Yasemin Meriç Kazdal, öz-sevgi kazanmanın yollarını yazdı.
Modern yaşamın hızlı temposu içinde çoğumuz farkında olmadan, kendimizi geri plana atıyor olabilir miyiz? “Biraz dinlenmeyi hak ettim” dememize rağmen o dinlenmeye bir türlü sıra gelmiyor olabilir mi?
Başkalarına yetişmeye, işimizi yetiştirmeye, sorumluluklarımızı eksiksiz yerine getirmeye çalışırken kendi ihtiyaçlarımızı, kendimize iyi davranmayı ve küçük hediyeler vermeyi unutuyor olabiliriz. Kendine hediye vermek, yalnızca yeni bir şey satın almak anlamına gelmeyebilir. Bazen sakin bir sabahı kendine ayırmak, gün içinde birkaç dakika nefeslenmek ya da hiçbir şey yapmadan sadece var olmayı seçmek olabilir. Bu küçük anlar, yaşamın hızına karşı bir denge alanı oluşturabilir ve kişiye şunu hatırlatabilir: “Ben de bu hayatın içinde varım.”
KENDİNİ UNUTMANIN GÖRÜNMEZ BEDELİ
Sürekli üretmek, başarmak isteğiyle ve yeterli hissetme çabasıyla hareket etmek; farkında olmadan içsel bir baskı yaratabiliyor. Zamanla kişi, kendi sınırlarını gözetmekte zorlanarak, dinlenmeden, yalnızca “yetişmek” için yaşamaya başlayabiliyor. Ve bu durum ruhsal tükenmişlikle sonuçlanabiliyor. Günün sonunda hissedilen o yorgunluk da yalnızca bedensel değil; duygusal bir ihtiyacın göstergesi olabiliyor. Çünkü bir noktada kişi, kendine iyi davranmayı ve kendine küçük hediyeler vermeyi unutmuş olabiliyor. Oysa kendine iyi davranmak bir lüks değil, bir ihtiyaçtır.
KÜÇÜK HEDİYELERİN BÜYÜK ETKİSİ
Araştırmalar kısa molaların ve farkındalık anlarının stres düzeyini azalttığını, yaşam doyumunu artırdığını gösterir. Günün bir bölümünü sessiz geçirmek, telefonu bir süreliğine uzaklaştırmak, ertelediğin bir kitabı okumak… Bunların hiçbiri görünürde “büyük” şeyler değildir ama ruh üzerinde derin etkiler bırakabilir. Çünkü bu anlarda zihnimiz, “yetişmek” zorunda olmadığını hatırlar.
Kişinin kendine verdiği her küçük hediye, “ben de değerliyim” gibi bir mesajı somutlaştırmaya ve hatırlamaya yardımcı olabilir. Kendi değerini fark etmek, dışsal onaydan bağımsız bir özsaygı geliştirmeye yardımcı olabilir.
Öz-şefkat, kişinin direncini bırakarak kendi insani sınırlarını kabul etme biçimidir. Hatalarına anlayışla yaklaşabilmek, kusurlarını kucaklayabilmek, kendine zaman tanıyabilmek bu sürecin bir parçasıdır ve kişinin ruhsal esnekliğini güçlendirebilir.
Kendine küçük hediyeler vermek, bu öz-şefkati somutlaştırarak zihni tazelemeye, yaşamla dengeli bir bağ kurmaya destekleyici olabilir.
KENDİNE ALAN AÇMAK
Kendine alan açabilen bir kişi, dış dünyayla da daha dengeli bir ilişki kurabilir. Çünkü içsel denge sürdürülebildiğinde, kişi hem kendine hem de çevresine daha iyi gelebilir.
Kendimize hediye vermek için ‘’özel’’ bir zamanı beklememize gerek olmayabilir. Bazen sadece birkaç dakikalık sessizlik yaratmayı, güneş ışığına yüzümüzü çevirmeyi ya da günü acele etmeden tamamlamayı denemek yeterli olabilir. Bu küçük farkındalıklar, içsel dengeyi destekleyebilir.
KENDİNE DÖNMEK
Gerçek hediye, dışarıdan alınan bir nesnede değil; içsel farkındalıkta bulunur. Kişi, duygularını tanımayı, ihtiyaçlarını fark etmeyi ve sınırlarını korumayı öğrendikçe kendine yaklaşabilir. Bazen yalnızca “hayır” diyebilmek bile o an kişinin kendine verebileceği en şefkatli yanıttır.
Yaşam, sürekli bir şeylere yetişmekten çok, kendimize dönebildiğimiz anlarda anlam kazanır. Belki de bu yüzden en gerçek hediye, “Kendine iyi davranabilme” kapasitesidir.