İkinci olmanın psikolojisi: Eşiğinden dönme sendromu
Milli basketbol ve kadın voleybol takımlarımız finalde ikinciliğe razı oldu. “Gümüş Madalya Sendromu” olarak bilinen ikinci olma psikolojisi, hem sporcular hem de taraftarlar üzerinde karmaşık duygular yarattı. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Hakan Türkçapar, yazdı.
Geçen haftalarda hem Ulusal basketbol takımımız hem de kadın voleybol takımımız finalde kaybederek ikinci oldu. Geçtiğimiz haftalarda hem ulusal basketbol takımımız hem de kadın voleybol takımımız final oynadı. İki takım da büyük bir mücadele ortaya koymasına rağmen sahadan ikincilikle ayrıldı. Her iki takımda takdir ve övgüyle karşılandı ama hem takım hem de oyuncular buruktu, oyuncularımız maç sonrası üzüntülüydü hatta bu burukluk ve acı belki de daha önceki turlarda elenselerdi yaşanacak olan acıdan daha fazlaydı.Bu durum bize özel değil, spor psikolojisinin en ilginç fenomenlerinden biri olan “Gümüş Madalya Sendromuyla” yani ikinci olma psikolojisiyle ilişkili."Neredeyse Kazanıyordum" Karşıt Olgusal DüşünmeCevap, zihnimizin olayları nasıl yorumladığında yatıyor. Psikolojide buna "karşıt olgusal düşünme" deniyor. Yani, finalde kaybedenler ya da ikinci olan sporcularda, takımlarda, “keşke” ve “neredeyse” düşünceleri çok daha yoğun yaşanabiliyor.Bunun nedeni ikincilerin "Az daha birinci alacaktım” düşüncesiyle hep yukarı bakması oysa 3.ler ve arkasından gelenlerin ise aşağıya!" Bu fark, nesnel olarak aslında 2.lerin kendilerinden sonra gelen herkesten daha iyi bir derece almasına rağmen ikinciliği tamamen olumsuz bir duygusal yaşantıya dönüştürüyor.Araştırmalar, hem kendisinden hem de takımından beklentisi yüksek olan sporcularda hayal kırıklığının daha yoğun yaşandığını gösteriyor. Çünkü zihin, eldekine değil, “kaybedilene” odaklanıyor. Bu da ikinci olmanın sevincini gölgede bırakıyor.2. Kaybedenler arasında" İlk yani en çok “Kaybeden" dirİkinci olmak, birinci olamayanlar arasında en fazla kayıp yaşayan olmak anlamına da geliyor. İnsanlar genellikle yalnızca birincileri hatırlar: “Uzaya ilk çıkan ülke”, “Ay’a ilk çıkan kişi” veya “geçen yılın şampiyon takımı.”Taraftar Özdeşleşme: "Biz kaybettik" psikolojisiSpor taraftarlığı psikolojisi büyük ölçüde takımla özdeşleşme kavramıyla açıklanıyor. Araştırmalar gösteriyor ki, güçlü takım özdeşleşmesi yaşayan insanlar takımlarının başarısını kendi başarıları gibi hissediyorlar. Hepimiz takımımız kazandığında "biz kazandık!" deriz. Ertesi gün takım forması giyer, sosyal medyada paylaşımlar yaparsınız. Takımın zaferi bir birey olarak taraftarında benlik saygısını yükseltiyor.Ama takım kaybettiğinde o zaman öfke yaşarız ve başarısızlığı, takımda, oyuncularda, yöneticilerde buluruz. Buna ise yansıyan başarısızlıktan uzaklaşmak deniyor. Takımı kaybettiğinde taraftar "Onlar kaybetti" der oyunculara, kızarsınız. Bu, başarısızlıktan kendinizi koruma mekanizmasıdır.İkinci olmak taraftarlarda da aynı karmaşık duyguları uyandırır. Aynen sporcular gibi karşıt düşünme "Keşke en son topu atabilseydik", "Keşke hakem o pozisyonu verseydi...” gibi keşke cümleleridir. Bir yandan takımınızın başarısıyla gurur duyarsınız (ikinciliği!), öte yandan şampiyonluğu kaçırdığınız için hayal kırıklığı yaşarsınız. Bu çelişik duygular zihinsel olarak yorucudur.Takımınız kazandığında ise tam tersine, beyinde dopamin (mutluluk hormonu) salınımı tetikleniyor. Bu beynin, doğal ödül sistemidir. gibi çalışıyor. Özellikle milli takım başarılarında, taraftarlar toplu gurur yaşıyor. "Biz başardık" duygusu, toplumsal birlik hissi yaratıyorKaybetmenin taraftarlara psikolojik maliyeti olsa da bir grup gerçek taraftar kaybettiklerinde de takımlarına sadık kalıyor. Neden? Çünkü taraftarlık kimliğin bir parçası haline gelmiş. Bir aileden vazgeçmediğiniz gibi, takımınızdan da vazgeçmiyorsunuz.Sporculara:1. Başarıyı büyütün (En iyiye en yakın benim!), hayal kırıklığını küçültün (benim olduğum yerin altında yüzlerce sporu veya takım var).2. Sonuca değil, sürece, yola yolculuğa odaklanın. Önemli olan serüvenin sürecin kendisini yaşamak.3. Kendinize, takımınıza, bir dosta gösterdiğiniz anlayışı şefkati gösterin: "Mükemmel olmak zorunda değilim/değilsin".Taraftarlar için:1. Bu kişisel yetenekler, beceri ve çabaya dayalı bir oyun. Oyunu biz oynamıyoruz bizim hayatımız doğrudan takımın galibiyet-mağlubiyet oranına bağlı değil.2. Benzer kişilerle sadece kazanınca birlikte kutlamak değil, kaybedince birlikte avunun. Paylaşılan duygular, yalnızlık duygusunu azaltır.3. Sosyal Medyadan Ara Vermek: Ağır bir yenilgiden sonra, saatlerce olumsuz yorumlar okumak zihinsel sağlığa zararlı.4. Çeşitli İlgi Alanları Geliştirmek: Tüm kimliğinizi tek bir takıma bağlamamak, duygusal esneklik sağlar.Sonuç: Başarı Sadece “kazançla” ÖlçülmezTürkiye'nin bu haftaki gümüş madalyaları, veya takımımızın ikinciliği de aslında çok önemli başarılar. Birinciyle ikinciyi belirleyen bazen sadece anlık farklardır. Dünya ikinciliği, milyonlarca sporcunun hayalini bile kuramadığı bir seviyedir. Ama zihnimiz bizi kandırabiliyor, "neredeyse" düşüncesi bizi gerçek başarıdan uzaklaştırabiliyor.· İkinci olmak kaybetmek değildir - bakış açınız her şeyi değiştirir,· Birinci olmak da kendi zorluklarını getirir - mükemmellik baskısı ağır bir yüktür,· Taraftarlık bir yolculuktur - sadece zaferler değil, bağlılık ve topluluk Belki de almamamız gereken en önemli ders şu: Aldığımız derece, yolculuğunuzun değerini tek başına belirlemez. Asıl zafer, her gün çalışmak yapmak, ekip olmak, takımınızla kenetlenmek ve en önemlisi, yenilgiyi bile öğrenme fırsatına çevirebilmektir. İkinci olanın unutmaması gereken; asıl başarı oraya nasıl geldiğimizde ve bundan sonra nereye gideceğimizde saklı.